BOŞUNA BEKLENEN BİR MUŞTU
Uyu girdap, uyan girdap yaşamak
Şarkıların, rakkasların hep aynı.
Bir rüyanın muştusunu taşımak,
Sırtımda kambur, kalbimde ağrı
Küstahça hatırlarım masumiyeti
Bir kırık hayali hatırlar gibi
Anka hangi dağın kuşu, ben hiç görmedim
Kanatlarını merak etmedim.
Menfaate bürünmüş bütün hisleri
Ben bugün sessizce reddediyorum
Bugün hava soğuk, kalbim de öyle
Bir inşirah da beklemiyorum...
SUSMA OYUNU
Bazı şeyler bir çok zaman anlatılmaz, susulur.
Bilmem niye bu cenaze ellerimden sorulur?
Bir muştunun peşinde kaybolur kanadı pervânenin
Biri ona söylesin serdir kârı bu sermayenin
Kaç perde daha kapanacak kalbinin yüzüne, neyi bekler?
Devrilmedi mi kapısında kul olduğu sırça köşkler
İnlese de tennûresi dökülen her satırın
Görülmesin, duyulmasın, hesabı sorulmasın.
Bilmem niye bu cenaze ellerimden sorulur?
Bazı şeyler bir çok zaman anlatılmaz, susulur..
SÜKUNET
Mevsimidir içime çekiliyorum sükun
Azap bahçelerinden azade ruhum
Hep içime kesildi sesim soluğum
Yorgunum...
Kaldım;
Hangi muştunun kamburu bu sırtımı döven
Sirpençedir âhım dalları yediveren
Heyhat nâmı yok bu dünyada bu duruşun
Sessiz sedasız kayboluşun...
ÖLEN BİRİNİ GÖREN BİRİ
Seni tanıyorum
İçinde dağların nasıl yürüdüğünü sustuğunda
Hep yalan konuştuğunu, konuştuğunda
Noktayı virgülü takmadığını
Ve artık ölmekten korkmadığını..
Derin çizgiler aynaya her baktığında
Ağrılı uykularından uyandığında
An be an nasıl pes ettiğini
Ve gölgenin senden vazgeçtiğini..
Yağmurlara tutunup buradan kaçamazsın
Yüzün aya dönük senin, saklanamazsın
Kirli kalabalıklar içinde ve yalnız
Kendi cenazeni taşıyacaksın..
Bunu beğen:
Beğen Yükleniyor...