Ne soğuk kelime. Patlamalar ve dumanlar içinde kırılan hayatların sayılara indirgenmesi. Bu hep böyle olur. Akşam haberlerinde kaç kişi hayatını yitirdi, duyarız. Sayı artar, verdiği acı normalleşir.
Ertesi gün okula gidecek çocuk gidemez mesela. İnsanlar evlerini terk etmek zorunda kalır. Bankada parası vardır çekemez, randevusu olan gidemez. Rutin durur, kaos başlar. Güvenli bölgeden evinin yıkıldığını duyar hayatı yıkılır. Bizim duyduğumuz ise malum bölgede bilmem kaç binanın kullanılamaz hale geldiğidir. Ölürler işte en fazla, yada bir ölünün kalanı olurlar…
Ekranlarda hemen haritalar açılır, sınırlar yeniden çizilir. Herkesin mutlaka bir yorumu vardır, biz bunları konuşuruz.
Büyük masalarda planlar yapılır, küçük masalar hedef alınır. Oysa yemek masasında oturup hiç kimse o gücü, o sınırları, o silahları istemez. Kimse savaşı istemez.
Bir de mülteci mizahı yapanlar görüyorum iğrenç. Utanmıyor musunuz mesela ertesi belirsiz insanlar üzerine mizah yapmaya. Neden, niye?
Dili, dini, ırkı, mezhebi, ten rengi ne olursa olsun. Kendi cinsine bu kadar nankör başka bir canlı yoktur insandan başka. İnsanı insan öldürür.
Biri tutmuş, biri kesmiş, biri pişirmiş, biri yemiş, biri de hani bana demiş. İşte savaş…
